Genel Olarak
İcraya konulmuş bir mahkeme ilamına karşı kanun yollarına başvurulması durumunda icranın geri bırakılmasına ilişkin bir istem bulunmuyorsa ya da bu istem Bölge Adliye Mahkemesi veya Yargıtay tarafından reddedilmişse bir yandan istinaf ya da temyiz incelemesi devam ederken öbür yandan cebri icra işlemleri devam eder. Sonraki süreçte ilk derece mahkemesi kararının BAM tarafından kaldırılması ya da Yargıtayca bozulması durumunda ne yapılacağı İKK 40. Maddede düzenlenmiştir.[1] İİK 40. maddede yer alan icranın iadesi kurumu, Yargıtay’a göre; ilama dayanılarak alınan takip konusu alacağın iadesine yönelik, takip hukukuna özgü bir yöntemdir.[2]
İcranın iadesi kurumunun etkinlik kazanabilmesi için temel koşullar; öncelikle bir ilamın icraya konulmuş olması ve icraya konu ilamın kesinleşmeden icra edilebilir nitelikte olması gerekir.[3] Sonrasında karar, istinaf mahkemesi tarafından kaldırılmalı ya da Yargıtayca bozulmuş olmalıdır. BAM tarafından kaldırılan ya da Yargıtayca bozulan karar, icra işlemlerini durdurur. İade sürecinin başlaması adına bu kararların kesinleşmesi gerekir.
İlk derece mahkemesi kararının BAM tarafından kaldırılması ya da Yargıtayca bozulması sonucu verilen kararın kesinleşmesi durumunda Herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın icra müdürünün oluşturacağı iade muhtırası ile İİK madde 40 bağlamında iade sağlanabilir. Alacaklının iadeye yanaşmaması durumunda alacaklıya karşı haciz yapılabilir.[4]
UYAR, TANRIVER, YILMAZ, ERCAN ve Yargıtay’a[5] göre ilamsız icralarda bu kurumun gündeme gelmesi olanaksızdır. Bu görüş, İtirazın iptali Davası bakımından birtakım tartışmalara yol açabilir.
İİK m. 40/3 gereği; iade süreci gerçekleşene kadar iyiniyetli üçüncü kişilerin kazanmış olduğu haklar korunur.
BAM ve Yargıtay Kararlarının İcranın İadesi Sürecine Etkisi
İlk derece mahkemesi kararının BAM tarafından kaldırılması ya da Yargıtayca bozulması üzerine icra işlemleri durur. Ayrıca bir yargı yerinin kararına gerek yoktur.[6] Satış işlemi gerçekleşmiş ise parası paylaştırılmaz neticeye kadar saklı tutulur. Haciz işlemi söz konusu ise bozma kararı haczin kaldırılmasına neden olmaz.[7]
İflas kararının bozulması durumunda da icra işlemleri olduğu yerde durdurulur. [8]
İlk derece mahkemesi kararının kaldırılması ya da bozulması kararı kendiliğinden icrayı durdurmaz. Kararın icra dairesine sunulması gerekir. İcra dairesine sunuluncaya kadar gerçekleştirilen icra işlemleri geçerlidir.[9]
BAM tarafından verilen kaldırma ya da Yargıtayca verilen bozma kararı hem icra işlemlerini hem icra takip işlemlerini durdurur. Ancak bu tür kararların daha önce yapılmış olan icra işlemlerine etkisi yoktur.[10] İcra işlemleri kavramı, icra takip işlemleri kavramından daha geniştir. İcra veznesindeki paranın ödenmesi bir icra takip işlemi olmadığı halde İİK madde 40 gereği bir icra işlemi sayılır.[11]
Karar kısmen bozulmuş ise bozulan kısım adına icra işlemleri durur. Bozma kararının etkili olmadığı bölüm onanmış sayılır ve icra işlemleri o bölüm adına durmaz.[12] Eğer bozma kararı esası etkilemeyen bir ögeden kaynaklanıyor ise örneğin; tutanak katibinin imzasının bulunmaması durumunda, icranın durdurulması gündeme gelmemelidir.[13]
Yargıtay’ın bozma kararı, kendisinden önceki icra işlemlerine etki etmez. Bunun yanı sıra doğrudan icranın iadesi sonucunu da sağlamaz. İcranın iadesi için Yargıtayca verilen bozma kararı kesinleşmelidir.
Yargıtayca verilen bozma kararı ile ilamlı takibe dayanak ilam ortadan kalkmaz. Bu nedenle bozma kararı ile ilamlı icra takibinin devamının istenebileceği tarih arasındaki geçen zamanda, satış sürelerinin işlememesi gerekir.[14]
İcranın iadesi yalnızca genel mahkeme kararları için söz konusu değildir. Kanun yoluna başvurulması olanaklı olan İcra Mahkemesi kararlarının da bozulması durumunda kıyasen bir bütün olarak uygulanır.[15] İcranın iadesi kurumu, icra mahkemeleri kararlarına karşı verilen Bölge Adliye Mahkemesince verilen kaldırılma ve Yargıtayca verilen bozma kararlarına karşı da işletilir.[16]
Yargıtay’a göre icra müdürü, ilamın kesinleşip kesinleşmediğini kendiliğinden denetlemek zorunda değildir. Bu durumu şikâyet üzerine icra mahkemesi inceler ve karara bağlar.[17] Öte yandan icra müdürü mahkeme kararını yanlış algılar ve uygular ise yine şikâyet üzerine icra mahkemesinden hükmün tavzihi(açıklanması) istenebilir.[18] İcra mahkemesince verilen bu tür kararların denetimi sonrasında icranın iadesi süreci etkinlik kazanabilir.
Söz edildiği üzere öğreti ve Yargıtay’a göre; İİK madde 40’ın uygulama alanı yalnızca ilamlı icra takiplerine ilişkindir. İİK m. 40, ilamsız icra sürecinde itiraz etmeyen ya da itirazın kaldırılması sonucu zorunlu olarak ödeme yapan borçlu adına etkinlik kazanmaz. Bu durumdaki bir borçlu, iadenin sağlanması adına İİK m. 72 gereği istirdat davası açabilir.[19][20]
Mahkeme kararı kısmen bozulur ise icra işlemleri yalnızca bozulan kısım adına durur. Bozma kararının etki etmediği kısım adına icra işlemleri devam eder. [21] Satış süreleri de bu durumda bozma kararının etki etmediği kısım adına işleyecektir.
Bozma kararına mahkemenin uyması sonucu ikinci kez yapılacak olan temyiz incelemesinde önceden değinilmemiş konulara dayanılarak ilam bozulamaz. Üst mahkeme aldığı ilk kararla bağlıdır.[22] Buna karşın, bozma üzerine yeniden yapılacak olan yargılamada iddia ve savunma genişletilebilir.[23]
Bozma kararına uygun bir şekilde ilk derece mahkemesince karar verilirse alacaklı bu yeni ilamın da kesinleşmeden icrasını isteyebilir. Bu durumda yeni bir icra takibi gönderilmesine gerek yoktur.[24] İlk bozulan ilamın icraya konu olduğu tarihten itibaren faiz istenebilir.[25] Takibe konu kararın bozulması, faizin işlemesini durdurmaz. Temerrüt tarihi, bozulmaya konu olan ilk kararın verildiği tarihtir. Bu nedenle gecikme faizi bu karara göre saptanır.[26]
Yargıtayca verilen bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince verilen yeni hüküm, kesinleşme koşulu beklenilmeden takibe konu edilebilir. Çünkü kesinleşme koşulu İİK madde 40 gereği icranın iadesi süreci adına aranır.[27] Ancak ilk takipten feragat edilmeden yapılan takip, mükerrer takip olacaktır.[28] Buna karşın, alacaklı lehine eklemeler eş deyişle artırma yapılarak karar verilirse alacaklının fazlaya ilişkin istemleri adına yeni bir icra emri göndermesi zorunludur.[29] Gerek fazlaya ilişin olan takibe karşı gerek sözü edilen mükerrer takibe karşı borçlu itirazlarını öne sürebilir.[30] İlk takipte icranın durdurulmasını istemeyen borçlu, bu defa İİK madde 36 gereği teminat göstererek takibin durmasını isteyebilir.
Takibe konu mahkeme kararı, onanma sonrasında yargılanmanın yenilenmesi gibi olağanüstü kanun yollarına başvurulması sonucu bozulur ise yine İİK m.40 gereği iade olunur.[31]
Kural olarak icranın iadesi, var olan dosya üzerinden gerçekleştirilir. Ancak KARACA’ya göre; yargılanmanın yenilenmesi sonucu oluşturulan ilam, yepyeni bir nitelik taşımaktadır. Bu nedenle eski dosya üzerinden icra işlemlerinin yürütülmesi olanaklı değildir. Yeni esas numarası verilen dosya üzerinden icra işlemlerine devam olunmalıdır.[32]
Yargılanmanın Yenilenmesi ya da diğer olağanüstü kanun yollarından birine başvuru, icra işlemlerinin kendiliğinden durmasını sağlamaz.[33]
Olağan üstü kanun yollarına başvuru istemi kabul görürse kararın verilmesi ile icra işlemleri durur. Kararı denetlenen mahkeme, bu bozma kararına uyar ve uyma çerçevesinde verdiği karar kesinleşirse icranın kısmen ya da tamamen eski durumuna iadesi sağlanır.[34]
İcranın İadesi Süreci
İcranın iadesi süreci içerisinde öğretide görüş birliği bulunmayan ve Yargıtay’ın kararları bakımından da değişkenlik gösteren birtakım tartışmalı konular varlığını sürdürmektedir. İlk derece mahkemesinin direnme kararı vermesi durumunda izlenilmesi gereken yol, tartışmalı olan konulardan biridir.
Yargıtayca verilen bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince direnme kararı verilirse verilen direnme kararı sonrası icra işlemlerine devam edilebileceği görüşü, yine Yargıtayca terk edilerek[35] icra işlemlerine devam edilebilmesi için Yargıtayca verilen bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesinin vereceği direnme kararının kesinleşmesi aranmaktadır. UYAR ve YILMAZ’a göre kesinleşmenin arandığı bu yeğleme yerindedir.[36]
KURU’ya göre; Direnme kararı üzerine ilamlı icra takibine aynı dosya üzerinden devam edilebilir.[37] KURU’ya göre; “direnme kararı ile yeni bir ilam oluşmadığı için direnme ilamının icra dairesine ibrazı sonucu icraya devam olunabilir.”[38] KURU’nun görüşüne karşın TANRIVER; “direnme kararı sonrası kesinleşme beklenilmeden icraya devam olunması, bozma kararı sonrası icra işlemleri durur, kuralına aykırıdır. Bu nedenle direnme kararının kesinleşmesi beklenilmelidir,” görüşündedir.[39]
YILMAZ ve Yargıtay’a göre, İlk derece mahkemesi üst mahkeme kararına uyar ve eski hükme göre yeni sayılabilecek bir hüküm oluşturur ise durdurulmuş olan icra dosyasından takibin devamının istenebileceği gibi yeni bir takip de oluşturabilir.[40] Söz edildiği üzere ilk takipten feragat edilmeden yapılacak olan yeni takip, mükerrer takip olacaktır.[41]
Yargıtay, ilamın Yargıtayca bozulması üzerine verilen yeni ilk derece mahkemesi kararı ile alacaklı lehine sonuç doğarsa temerrüdün ilk oluşturulan ilamın tarihinden itibaren başlayacağına karar vermiştir.[42]
KURU’ya göre borçlunun icranın iadesini isteme süresi iki yıl ile sınırlı değildir. Çünkü iade istemi, bir istirdat ya da sebepsiz zenginleşme davasına konu bir istem değildir.[43] Bu nedenle iade, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda[44] (TBK) öngörülmüş uzun zamanaşımı süresi olan 10 yıl içerisinde istenilmelidir.[45] ANTALYA ve KAÇAK ise sebepsiz zenginleşme davasına özgü iki yıllık istem sürecinin burada etkinlik kazanacağı görüşündedir. [46]
Yargıtay; iade sürecinin icra memuru tarafından yürütülebilmesi durumunun, ayrıca bir sebepsiz zenginleşme davası açılmasına engel olmayacağı görüşündedir.[47]
TANRIVER ve YILMAZ, hem iadenin memur tarafından sağlanmasının daha kolay ve pratik olması hem ayrıca bir dava açılmasında hukuksal yarar bulunmamasından ötürü olası sebepsiz zenginleşme davalarının reddedilmesi gerektiği görüşündedir.[48] Ayrıca TANRIVER’e göre; icranın iadesi için ayrıca harç alınması ve vekalet ücreti belirlenmesi, iade edecek olan kişinin durumunu ağırlaştıracaktır. Bu durum takip ekonomisi açısından uygun değildir.[49]
İİK m. 361 gereği; borçludan fazla para tahsil edildiği ya da yanlışlıkla bir tarafa para tediye olduğu yapılan hesap ile ortaya konulursa ayrıca bir hükme gerek kalmaksızın fazla verilen para ilgili kimseden geri alınır. Fazla para alındığına ilişkin başvuru yapılması üzerine icra müdürünün vermiş olduğu karar, icra mahkemelerince denetlenir.[50]
Yargıtay’a göre; İİK m. 361 hem ilamlı hem ilamsız takipler adına uygulanmaktadır. İİK m. 40, yalnızca ilamlı takiplerin icrası sürecinde etkinlik kazanabilmektedir.[51]
Yargıtay’a göre; İİK m. 361’de yer alan “fazla verilen paranın geri alınması” kurumunda, icra müdürünce ayrıca bir hükme gerek kalmaksızın iadenin sağlanabilmesi durumu ayrıca bir dava açılmasına engel değildir. İcranın iadesi kurumunda olduğu gibi sebepsiz zenginleşme davası açma olanağı bulunan iade alacaklısının, İcranın iadesi kurumundan ayrı olarak bir de istirdat davası açma olanağı bulunmaktadır.[52]
İcra ve İflas Kanunu m. 361’de yer alan “fazla verilen paranın geri alınması” uygulaması; ilamsız takiplerde icranın iadesi söz konusu olmadığı için Yargıtay kararı[53] gereği itirazın iptali kararının bozulması sonucu iade sürecinde etkinlik kazanır.[54]
İcrası sağlanan istemlerin iadesinin söz konusu olduğu durumlarda iade sürecinin hangi hukuksal kurum ile yönetileceğinin doğru saptanması gerekir. İadenin sağlanması adına İİK m.361 ya da İİK m. 40 hükümlerinden her ikisine de başvurulamadığı durumlar söz konusudur. Örneğin; İcradan mal satın alan bir kimse ihalenin feshi kararı üzerine ödediği paranın iadesini yalnızca sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre isteyebilir.[55] İtirazın kaldırılması sonucu cebri icra tehdidi altında ödenen paranın iadesi adına istirdat davası açılabilir. İstirdat davası açılmadan iadenin sağlanması için doğrudan icra takibi yapılamaz.[56]
Kambiyo senetlerine özgü takipte borçlunun itirazı kabul edilerek takibin iptal edilmesi durumunda, borçlunun öncesinde gerçekleştirdiği ödeme İİK m. 361 gereği iade olunur.[57]
Maaş kesintisini içeren bir ilk derece mahkemesi kararının bozulması ya da kaldırılması durumunda ne yapılacağı konusunda Yargıtay; bozma sonrası alacaklıya herhangi bir ödeme yapılmamasını ve maaş kesintisinin sürdürülerek icra veznesinde tutulup kararın kesinleşmesine değin saklanmasını öngören önceki kararından[58] dönerek bozma kararından sonra haczin kaldırılmaması kaydıyla maaştan yapılan kesintinin durması yönünde karar vermiştir.[59]
TANRIVER’e göre maaşın kesilmesi bir koruma tedbiridir. Yargıtayca verilen bozma kararı sonucu icra işlemlerinde durmanın kapsamı, yalnızca borcun ödenmesine yardımcı olan karar ve işlemler ile sınırlıdır. Koruma tedbirleri, sözü edilen bozma kararı sonucu durmanın kapsamında yer almaz.[60]
Maaş ve ücret kesintisi konusunda Yargıtay’ın; “bozma kararı verildiği anda maaş kesintisi işlemi bir icra işlemi olduğu için durması gerekir,” görüşüne karşın[61]; maaş kesintisinin devam etmesi gerektiği, kesinti eyleminin durmasının haczin kalkması eş deyişle icranın iadesi anlamına geleceği görüşü öne sürülebilir. Maaş üzerinde yapılan kesinti devam etmelidir. Ancak icra veznesinde tutulmalıdır. Alacaklıya verilmemelidir. İcra veznesinde yapılan kesintileri tutma işlemi bir icra işlemi değildir. Olsa olsa bir koruma tedbiridir. Yargıtayca verilen bozma kararlarının kesinleşmesi sonucu etkin olacak İKK 40. maddenin, koruma tedbirlerini kapsamamasından ötürü bozmadan sonra gerçekleşecek maaş kesintilerinin devam etmesinde bir sakınca yoktur. TANRIVER göre; maaş ve ücrette yapılan kesinti, takibe konu kararın bozulmasından önce gerçekleştirilmiş olan haczin gereğinin yerine getirilmesidir. Bozmadan önce gerçekleşen icra işlemlerine bozma kararının herhangi bir etkisi bulunmadığından kesintiye devam edilmesi, İcra ve İflas Kanunu m. 40’ın kapsamı dışında kalmaktadır.[62]
Son olarak, maaş haczi ilamsız icra takibinde söz konusu olur ise haczin kaldırılması üzerine iade süreci İİK madde 361 gereğince yürütülmelidir.[63]
Vadesi gelmemiş bir alacak üzerinde ilamlı takibe dayanılarak haciz konulması durumunda karar Yargıtayca bozulmuş olsa bile vadesi gelmemiş alacak üzerinde haciz devam eder. Bozma kararından sonra alacağın vadesinin dolması durumunda, icra dairesi tahsil işlemini gerçekleştirebilir. Bu tahsil daha önceden konulan haczin yerine getirilmesi anlamına gelmektedir ve bir koruma tedbiri niteliğindedir. Bu nedenle İİK 40. Madde kapsamında yer almaz. Benzer şekilde yetişmemiş ürün haczedilir ve sonrasında hacze dayanak karar bozulur ise bozmadan sonra ürünün olgunlaşması durumunda ürüne icra dairesince el konulabilir. Yapılan satış sonrası elde edilen para icra dairesinde depo edilir. Bu durum daha önce konulmuş olan haczin devamı niteliğinde olup bir koruma tedbiridir. Bu nedenle İİK m. 40 kapsamına girmez.[64]
Yargıtay’a göre; takip alacaklısından eş deyişle iade borçlusundan istemlerini bir mahkeme kararına dayanarak oluşturduğu için İİK madde 40 kapsamında yoksun kalınan kar ya da paranın kullanılamamasından doğan zarar istenemez.[65] Ancak, icra dairesinin iade borçlusuna verdiği süreden sonra iade gerçekleştirilmez ise bu aşamadan sonra oluşacak zararlardan sorumluluk doğabilir.[66] KURU’ya göre; borçlu, ilgili dönemde kullanamadığı para nedeniyle uğradığı zarar adına ayrı bir dava açabilir.[67]
İcranın iadesi durumunda iadesi istenilen paraya, iade isteminin alacaklıya tebliğ edildiği tarihten itibaren faiz yürütülür. UYAR’a göre; söz konusu işletilen faiz zararı karşılamıyor ise borçlunun bu durumu ayrı bir mahkemede tazminat davası konusu yapabileceğine ilişkin Yargıtay görüşü, yerindedir.[68]
İİK madde 40 gereği; Üçüncü kişiler iyiniyetle haklara iye olmuş ise icranın iadesi gündeme geldiğinde hakları korunur. Üçüncü kişi kötüniyetli ise icranın iadesi doğrultusunda aldığını iadesi gerekir. Ancak üçüncü kişinin iyiniyeti icra tetkik mercii tarafından saptanamayacağı için bu konu, genel mahkemelerde görüşülmelidir.[69]
Taşınmazın tahliyesi davasında tahliyeyi sağlayan karar üzerine taşınmaz, davacı iye tarafından iyiniyetli üçüncü kişiye kiralanırsa sonrasında gerçekleşen bozma kararı üzerine iyiniyetli üçüncü kişinin tahliyesi istenemez. Yine kötüniyetin varlığını inceleme konusunda icra müdürünün yetkisi bulunmamaktadır.[70]
Üst mahkemece görevsizlik kararı verilmesi durumunda kaldırılma ya da bozma kararının yalnızca göreve ilişkin olduğu, kararda belirtilen edimin borçluya iadesi gerekmediği görüşü, UYAR’a göre yerinde değildir. Görev konusu bir dava şartı olduğu için görev gerekçesi ile mahkeme kararının bozulması durumunda ortada geçerli bir ilam olmayacağı için icra işlemlerinin durması gerekir. [71] Görev konusunda geçerli olan bu eylem biçimi, kesin yetki gibi diğer dava şartlarının eksikliği gerekçesiyle verilen bozma kararlarında da etkin olmalıdır.[72]
Görevsizlik nedeniyle bozma kararı verilmesi üzerine ilk derece mahkemesi bu karara uyarak bir karar verir ve Yargıtay da bu kararı onar ise onama kararının tebliğinden itibaren 10 gün içinde davacı görevli mahkemeye başvurarak davalıya tebligat yaptırmamışsa, dava açılmamış sayılır.[73]
Görevsizlik kararının kesinleşmesi sonucu icranın tamamen eski haline iadesi gerekir. Kısmen iade söz konusu değildir.
Hâkimin reddi isteminin reddedilmesi kararı, istinaf ya da temyiz aşamasında kaldırılır ya da bozulur ise reddedilen hâkimin verdiği kararın icrasına henüz başlanılmaması durumunda icra geri bırakılır. İcraya başlanılmış ve ret kararı kesinleşmiş ise İİK madde 40 gereği icranın iadesi sağlanır.[74]
Söz edildiği üzere üst mahkeme kararı esası etkilemeyen bir ögeden kaynaklanıyor ise örneğin; tutanak katibinin imzasının bulunmaması durumunda, icranın durdurulması gündeme gelmemelidir.[75]
Kural olarak ilama konu taşınırın aynen iadesi gerçekleştirilmelidir. Ancak İcra edilen eşya tüketilmişse, iyiniyetli üçüncü kişilerin eline geçmişse ya da telef olmuşsa malın ilamda yazılan değeri alacaklıdan alınarak borçluya icra dairesince verilir.[76]
İcra dairesi parayı ahzu kabza yetkili olan vekile ödemiş olsa bile icranın iadesi durumunda vekile ödenen para vekilden değil alacaklının kendisinden geri alınır.[77] Alacaklının vekile karşı yürütebileceği olası hukuksal işlemler, iade sürecinden bağımsız olarak ele alınmalıdır. Vekilin İİK 40 bağlamında iade sorumlusu olması söz konusu değildir. İade sorumlusu takip alacaklısıdır.
Alacaklıya ödenmeyen icra müdürünce hazineden geri istenmesi gereken harçlardan iade borçlusunun sorumlu tutulmaması gerekir.[78] İcra müdürü, alacaklıya göndereceği iadeye ilişkin muhtırada harca ilişkin kalemleri bulundurmamalıdır. Takip borçlusunun eş deyişle iade alacaklısının, Yargıtayca tanınan sebepsiz zenginleşme davası açma olanağını kullanması durumunda, harçlara ilişkin bölüm dava konusu istemin dışında tutulmalıdır.
D) İtirazın İptali Kararının Eski Duruma İadesi
Gerek Yargıtay gerek öğreti, söz edildiği üzere icranın iadesi kurumunun ilamsız icra takiplerinde uygulanmasının olanaksız olduğunu savlamaktadır. Ancak ilamsız bir icra takibine yapılan itiraz ile takibin durdurulması sonucu genel mahkemelere başvurularak takibin devamını sağlamak adına itirazın iptali İİK m. 67 gereğince istenebilmektedir. İtirazın iptali davası KURU’ya göre HMK hükümlerine bağlı bir eda davasıdır.[79] Buna karşın İtirazın iptali davası, başka bir görüşe göre eda davası niteliği taşımazken itirazın iptali sonucu elde edilen bir ilam da tahsil ilamı değildir.[80]
Kıta Avrupası hukukunda bulunmayan, yalnızca ülkemize özgü ilamsız icra takibi, ilama dayanılarak yapılamamaktadır.[81] Nitekim, Türkçede “-li” ve “lu” eklerinin olumsuzu olan “-siz” ve “-sız” ekleri, bir ögeyi içerisinde barındırmama durumunu anlatmaya yarar. Örneğin “sandalyesiz bir oda,” anlatımında odada sandalye bulunuyor ise çelişkili ya da gerçeği yansıtmayan bir durum söz konusudur. İlamsız icra takibi de lafzı gereği ilam-sız yapılmalıdır. Bu doğrultuda bir ilam ile ilamsız icra takibine başvurulamamaktadır. Ancak Yargıtay’ın, “İtirazın iptali istemi üzerine; inkar tazminatı, dava masrafları, vekalet ücreti, ilam harcı gibi konularda verilen ilamın, var olan icra takip dosyasına sunularak istenebileceği gibi ayrı bir takibin konusu da yapılabilir,” şeklinde kararı bulunmaktadır.[82] İtirazın İptali istemi sonucu alınan karar bir ilam niteliğindedir. Var olan ilamsız takibe bu ilamın sunularak bir takım istemlerin yapılabilmesi çelişki yaratmaktadır. Vekalet ücreti, inkar tazminatı gibi ögeler ayrıca ilamlı icra takibine konu olabilir. Aksi durumda itirazın iptali kararının ilerde bozulması ve sonrasında kesinleşmesi söz konusu olur ise İİK m. 40 etkinlik kazanmalıdır.
İtirazın iptali kararı kesinleşmeden icraya konu olabilir.[83] Bir eda davası niteliğine uygun ve HMK hükümlerine bağlı olarak alınan bu mahkeme kararının sonraki süreçte bozulması durumunda bozulan kararın kesinleşmesiyle birlikte takip borçlusuna iadenin nasıl yapılacağı sorunsalı ortaya çıkmaktadır. Bu konuda Yargıtay; itirazın iptali yönünden İİK m. 361 uyarınca, “icra dairelerince borçludan fazla para tahsil olunarak alacaklıya verildiği yahut yanlışlıkla bir tarafa para tediye olunduğu hesap neticesinde anlaşılırsa verilen para ayrıca hükme hacet kalmaksızın o kimseden geri alınır,” hükmüne göre iadenin gerçekleşmesi gerektiği görüşündedir.[84] İİK madde 361, icra işlemleri sırasında özellikle memurların yapabileceği hesap hataları ile ilintilidir. Ayrıcalığı hem ilamlı hem ilamsız takiplerde uygulanabilmesidir. Ancak Yargıtay başka bir kararında, şikâyet üzerine haczin kaldırılmasından önce emeklilik maaşından yapılan kesintilerin iadesi ile ilgili olarak; “yasal zorunluluk sonucu yapılan kesintiler,” söz konusu olduğu için İİK’nin 361. maddesi uygulanamaz,” anlatımına yer vermiştir. Karar içeriğinde; “şikâyet ile haczin kaldırılmasından önce yapılan kesintiler bakımından icra dairesinin takdir yetkisinin bulunmadığı ve yasal zorunluluk gereği bu kesintilerin yapıldığı,” gerekçesine yer verilmiştir.[85] Bu gerekçe ile İİK 361. maddesi etkinlik kazamamasına karşın, itirazın iptali ile ilgili kararların bozulması üzerine kazanabilmektedir. İtirazın iptali kararı, icra dairesine sunulduğunda icra memurlarının yine takdir yetkisi bulunmamaktadır. Ayrıca Yargıtay, söz edilen maaş kesintisi ile ilgili kararında zararın giderilmesi adına borçluya istirdat davası açabilme seçeneğini sunmaktadır. Ancak İtirazın İptali davasında bu seçenek sunulamaz. Çünkü İtirazın İptali kararları, genel mahkemelerce alınan kesin hüküm niteliğinde kararlardır.[86] Ayrıca bir istirdat davası söz konusu olur ise derdestlik savı gündeme gelebilecektir.
Çelişkili durumların oluşma nedeni ilamsız icra takibi uygulamasının yalnızca ülkemize özgü olması olabilir. Doğru adlandırma bakımından “ilama gerek olmayan” ya da “ilamın zorunlu olmadığı takip” biçiminde adlandırılır ise ilamların da icrası bu yol ile olanaklı olabilecektir. Sonraki aşamada icranın iadesi kurumu da bu yolla daha uygun ve tutarlı bir biçimde kullanılabilecektir.
Tüm anlatılanların dışında kanımızca; kanunun lafzında yalnızca ilamlı icra takipleri için İİK 40. Maddesinin uygulanacağı açıkça belirli değildir. İİK 40. Maddesinde; “İlam hükmü icra edilirse” anlatımının yanı sıra “borçlu olmadığı kesin bir ilamla tahakkuk ederse” anlatımına yer verilmiştir. Açıkça “ilamlı icra takibi yapılırsa” şeklinde bir anlatım bulunmamaktadır. İtirazın iptali kararının ilamsız icra dosyasına sunulması, madde anlatımında yer alan “ilam hükmünün icra edilmesi” olarak görülmelidir. Sonrasında itirazın iptali kararıyla ilgili olarak BAM tarafından kaldırılma ya da Yargıtayca bozma kararının verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi durumunda takip borçlusunun borçlu olmadığı ilamla tahakkuk etmiş olur. Bu nedenle itirazın iptali bakımından Yargıtay’ın; İİK 361. madde hükümleri gereğince iadenin sağlanacağını yeğlemesi yerinde değildir. İtirazın İptaline bağlı ilamların iade süreci, İİK m.40 doğrultusunda sağlanmalıdır. İlamsız icra takiplerinde İİK 40. maddenin etkinlik kazanması, itirazın iptali davası sonucunda alınan ilam nedeniyle olanaklı duruma gelmelidir.
[1] TANRIVER, s. 171.
[2] 11.HD. 22.11.1990, 6774/7483 (YKD.,1991/I, s. 377), (ARSLAN TUĞBA, İcranın İadesi, Diyarbakır, 2006).
[3] KURU Baki, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, Legal Yayınları, İstanbul, 2016, s.398,399.
[4] Y. 12 HD T. 11.11.2002, 21837/23025 (OSKAY-KOÇAK-DEYNEKLİ-DOĞAN, s. 773).
[5] TANRIVER, s.171; Y. 19. HD T. 27.11.1997 E. 1997/4945 K. 1997/10103 (ERCAN İsmail, Takip Hukuku El Kitabı, On iki Levha Yay., İstanbul, 2014, s. 268); UYAR Talih, İİK Şerhi, Bilge Yayınevi, Ankara, 2014, s. 769.; YILMAZ Ejder, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, Yetkin Yayınları, Ankara, 2016, s.221. Y. İİD, T. 14.12.1965,2997/3158 (KAÇAK Nazif, İlamlı İcra, Seçkin Yayınları, Ankara, 2007, s.559).
[6] YILMAZ, s. 230.
[7] KARACA Ali, İlamlı İcra Tatbikatı, Güven Yayınları, İstanbul, 1949, s.260.
[8] UYAR, Takip Hukukunda İcranın Durdurulması – İcranın İadesi, s. 1, (İİD. 24.3.1972 T. 3440/3376).
[9] UYAR Talih, Takip Hukukunda İcranın Durdurulması – İcranın İadesi, www.e-uyar.com son erş. T. 17.10.2021 s.1; TANRIVER, s.173.
[10] UYAR, Takip Hukukunda İcranın Durdurulması – İcranın İadesi, s. 2.
[11] TANRIVER, s.173,174.
[12] YILMAZ, s. 225; 12. HD T. 23.10. 2001, 15930/1699 (OSKAY-KOÇAK-DEYNEKLİ-DOĞAN, İİK Şerhi, Turhan Kitapevi, Ankara, 2007, s. 778).
[13] UYAR, Takip Hukukunda İcranın Durdurulması – İcranın İadesi, s. 2.
[14] TANRIVER, s.174,175.
[15] TANRIVER, s.172.
[16] UYAR, Takip Hukukunda İcranın Durdurulması – İcranın İadesi, s. 6.
[17] Y. 8. HD, T. 12.02.2015 E. 2014/24928, K. 2015/3919 ( ÇELİK Yasin, “İcranın İadesi”, Ankara ,2018, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=wHhUK40KjPY_WOFNuatkuA&no=DScVLcJ4bcul46OdhEY2Bw 21.10.2021).
[18] POSTACIOĞLU-ALTAY, s. 795.
[19] TANRIVER, s.172.
[20] Bknz. İtirazın İptali Davası bağlamında iade süreci için, s.16.
[21] TANRIVER, s.175.
[22] ÜSTÜNDAĞ Saim, Uyulan Bozma İlamının Bağlayıcı Gücü, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, S. 3, İstanbul, 1963, s.6
[23] ÜSTÜNDAĞ, s.8.
[24] Y. 12. HD 09.09.2003, 13572/17998, KURU Baki, İcra ve İflas Hukuku, Evrim Dağıtım, İstanbul, 1993, C. 3 s. 2232,2233.
[25] KURU Baki, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.930
[26] UYAR, Takip Hukukunda İcranın Durdurulması – İcranın İadesi, s. 3.
[27] UYAR, İİK Şerhi, s.772.
[28] Y.12 HD, 30.01.2007, 2006/23960-1369 (OSKAY-KOÇAK-DEYNEKLİ-DOĞAN, s. 755); YILMAZ, s.229; SÜPANDAĞ Yavuz, İcra İflas Hukukunda Uygulamalar, Bilge Yayınevi, Ankara, 2011, s.181.
[29] Y. 12 HD.06.12.2005, 19814/24178 (OSKAY-KOÇAK-DEYNEKLİ-DOĞAN, s. 766).
[30] OSKAY-KOÇAK-DEYNEKLİ-DOĞAN, s. 775.
[31] PEKCANITEZ, 75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki KURU’ya Armğ., TBB, Ankara, 2004, s. 549.; UYAR, İİK Şerhi, s.777
[32] KARACA, s.262.
[33] POSTACIOĞLU-ALTAY, s. 795.
[34] TANRIVER, s.172.
[35] Y. İ.B.K. T. 1976/9-10 (TANRIVER s. 180).
[36] UYAR, Takip Hukukunda İcranın Durdurulması – İcranın İadesi s. 2; UYAR, İİK Şerhi, s.771.; YILMAZ s. 226.
[37] KURU, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 930.
[38] TANRIVER, s.181.
[39] TANRIVER, s.181.
[40] YILMAZ s. 225; Y. 12 HD T. 19.09.2003, 13572/17998 (OSKAY-KOÇAK-DEYNEKLİ-DOĞAN, s. 766).
[41] Y.12 HD, 30.01.2007, 2006/23960-1369 (OSKAY-KOÇAK-DEYNEKLİ-DOĞAN, s. 755); YILMAZ, s.229; SÜPANDAĞ Yavuz, İcra İflas Hukukunda Uygulamalar, Bilge Yayınevi, Ankara, 2011, s.181.
[42] Y. 12. HD T. 04.02.1981, 9177/1096 (UYAR, İİK Şerhi, s.773).
[43] KURU, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 931.
[44] RG, T. 11.01.2011, S. 27836.
[45] KURU, İcra, C.3, s. 2242.
[46] ANTALYA Gökhan, “İcranın İadesi”, Y. Dergisi, Ekim, 1983, c.9, s. 584; KAÇAK, s. 550
[47] Y. 3. HD, T. 26.02.2007, E. 2007/2264, K. 2006/3151. (SÜPHANDAĞ, s. 184).
[48] TANRIVER, s. 184; YILMAZ s. 231.
[49] TANRIVER, s.185.
[50] Y. İİD. T. 11.07.2006, E.2006/12282 K. 2006/15235. (MUŞUL Timuçin, İcra İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat, Yetkin Yay., Ankara, 2011, s.832).
[51] HGK, T. 24.06.2009, E. 2009/17-242, K. 2009/290 (MUŞUL, İcra ve İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat, s. 832).
[52] Y. 3 HD, T. 10.04.2006, E.2006/1964, K.2006/3957 (MUŞUL, İcra ve İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat, s. 832).
[53] HGK 2009/17-242 E., 2009/290 K. T. 24.06.2009.
[54] Bknz. İtirazın İptali Davası bağlamında iade süreci için, D) bölümü
[55] YILMAZ, s.221.
[56] Y. 12 HD, T. 06.04.1978, E.1978/2787 K.978/3186 (DEMİR Ömer Faruk, İstirdat Davası, Seçkin Yay., Ankara, 2020, s.204.
[57] Y. 8. HD T. 25.06.2013, 5974/9986 (UYAR, İİK Şerhi, s.773.); Y. 12 HD, T. 10.06.2004, 10777/14724 (OSKAY-KOÇAK-DEYNEKLİ-DOĞAN, s.771).
[58] Y. 30.04.1953, 2332/2396, (TANRIVER, s.176).
[59] Y. 12 HD T.25.03.2002, 4914/6070, (OSKAY-KOÇAK-DEYNEKLİ-DOĞAN s. 752).
[60] TANRIVER, s.175.
[61] YILMAZ, s.224
[62] TANRIVER, s.177,178.
[63] OSKAY-KOÇAK-DEYNEKLİ-DOĞAN, s.771.
[64] UYAR Takip Hukukunda İcranın Durdurulması – İcranın İadesi, s. 4; UYAR, İİK Şerhi, s.774; KARACA, s.261.
[65] HGK, T. 21.06.2011, 11-367/439 (YILMAZ, s.234)
[66] YILMAZ s. 235.
[67] KURU, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 931
[68] 13. HD. 12.6.2003 T. 3003/7826 – 9.11.2000 T. 8509/9749 – 11. HD. 22.11.1990 T.
6770/7483 aktaran UYAR, s.7; UYAR, İİK Şerhi, Bilge Yayınevi, s.780.
[69] TANRIVER, s.185
[70] TANRIVER, s.186
[71] UYAR, Takip Hukukunda İcranın Durdurulması – İcranın İadesi, s. 5
[72] UYAR, İİK Şerhi, s.776.
[73] TANRIVER, s.182.
[74] TANRIVER, s.173
[75] UYAR, Takip Hukukunda İcranın Durdurulması – İcranın İadesi, s. 2
[76] TANRIVER, s.183.
[77] KURU Baki, İcra ve İflas Hukuku, 1993, C. 3, s. 2244
[78] Y. 12 HD, T. 05.04.2002, 5809/7179 (OSKAY-KOÇAK-DEYNEKLİ-DOĞAN, s.775)
[79] KURU Baki, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, s. 144.
[80] UYAR, İİK Şerhi, s.1001.
[81] Y. İ.B.K T. 26.05.2017, E. 2017/2 K. 2017/3 (ÖZEKES, s.288).
[82] Y. 12 HD T. 1.6.2004, 10325/13935, (UYAR, İİK Şerhi, s.1046).
[83] UYAR, İİK Şerhi, s.1001.
[84] HGK 2009/17-242 E., 2009/290 K. T. 24.06.2009.
[85] MUŞUL Timuçin, İcra ve İflas Hukuku, Adalet Yay., Ankara, 2013, s.1108.
[86] KURU Baki; Menfi Tespi ve İstirdat Davası, Yetkin Yayınları, Ankara, 2003, s.241.